27 Ocak 2009 Salı

travmatik travis etkileri

Farkedeniniz var mı?

Her yer yemyeşil çimlerle kaplı bahçemizde.


Neticede dünya bahçesi; dünya kadar büyük bahçe!
....

Kırmızı bir hırka var üzerimde, ayaklarım telaşlı girdim bahçeye. Bağdaş kurdum masmavi denize bakan yamaca doğru. İki kolumu bıraktım omzumdan aşağı, destek verdim avuç içlerim toprağa dokunurken bedenime. Kafamı taşımasın istedim boynum bir süreliğine, sorumsuz bedenimden. Öyle serin bir hava esiyor yamaçtan yukarı doğru. Yaz gelecek diye fısıltılar duydum bulutlardan. Bahar serini havayı içime çektim. Çimenlere dokundum sonra uzun uzun. Bir bebeğin saçlarına dokunur gibi... Kırmızı hırkamın önünü birleştirdim sonra sağlı sollu, çimlerden sürüklediğim kollarımla.

Yamaçtan yukarı biri uçurtma uçurdu. Uçurtma renkleriye telaşa kapıldım. Çıtalar koydum yüreğime. Uzun uzun seyrettim gün batımını. Gün batımı, yerden aldığım bir yaprakla portakal adını aldı sonra.

Gülümsedim...

16 Ocak 2009 Cuma

Her gün bir tablet çikolata !

Çikolata kazanına düşsem diyemem ki; ben boğuluyorum kurtarın beni.

Demek istemem, çünkü mutluluk sarhoşu olurum oracıkta.

Çikolata kazanına baharat eklemek isteyen ellere engel olmaktır tek kaygım şu zamanlarda.

Bir gün beyaz, bir gün fındıklı, bir öteki gün bitter...neticede çikolata parçalarından ibaret her bir gün(üm).

Şükürler olsun! Kazana düştüm.

dipnot: Kaşığın kontrolü bende değil.

10 Ocak 2009 Cumartesi

mutluluk sorgusu...

Nasılsın? sorusuna ''iyiyim, mutluyum'' diye cevap verince insanlara, yadırgadığım sorgulamalar duymaya başladım sanırım. Yadırgamaktan öte, insanlar hali ruhiyetimin üstünde durup düşünmeme sebep oluyor sürekli.

Neden mutluyum ben? Çok mu mutluyum az mı? Derecesi olmak zorunda mı? Genel mi geçer mi? Yarın olunca yitip gider mi?

bir yığın soru...

Türk filmi çok izlemedim ben küçükken. Küçükken değil sonrasında da belli sınırlarda kaldı Türk filmi seyircisi olma hali. Şener Şen 'in şen halini hatırlıyorum bir, Adile Naşitin gülme krizlerini ve Münir Özkul 'un turşu dükkanını, Vecihi'yi...Ki sanırım bunların hepsi aynı filmde geçmekte :) Üstelik adı da tesadüfe bakın ki Neşeli Günler. Acaba sadece neşeli günlerimden bir kısmı içinde bulunduğum için mi o anları hatırlıyorum bir filme dair.

Kötü günlerde hatırladığım bir Türk filmi yok sanırım, bu durumda emin olabilirim az sayıda Türk filmi izlediğime. Elbet bir yığın daha izledim ama hiç birine dair birşey hatırlamıyorum ki şu an.

Ama bu filmlerin bir kısmının bana kazandırdığı ince bir ayrıntı gelip çöreklenmiş hayatıma. İstesem de istemesem de bünyem üretiyor bu düşünceyi. Hep güzel giden şeylerin sonunda bir kötü anı mutlaka kalacak ya, şarttır olmazsa olmazdır. '' İyi enerji yolluyorum ben yok öyle bir şey '' desem de
an geliyor ,aklıma pelesenk olan söz demeti bu oluveriyor .

Neden? Çünkü etrafımdaki bir çok kişi mutlu olma haline ihtimal vermiyor. Hele ki hayat böyle çekilmez bir tablo çiziyorken, sen kendi fırçanla aralara güzel renkler de katamazmışsın gibi, yağmurlu günde sana hiç ''buyrun geçin'' diye yol veren araçla karşılmayacakmışsın gibi, her su birikintisinden bir fiske yiyecekmişsin gibi, top oynayan çocukarın esas oyun aracı hep senin kafana isabet edecekmiş gibi, sıranın sonunda hep sen olacakmışsın , tam sıra sana gelince sana'' bitti'' denmesi de klasikleşmiş gibi...Hep bir kara seneryo ustası çıkıveriyor kapı ardından, cam kenarından, yol dönemecinden.

Oysa var bir azınlık...'' mutlu musun, hey maşallah hep böyle gitsin inşallah'' nakaratları kullanan.

Oysa var bir kararsız kesim; ''mutlu musun, iyi, eee sonra? '' diyen.

bir de var bir kesim '' musun?, mısın?'' lı cümlelere hiç girmeyen...

Kötü seneryo yaratmak imkansız değil biliyorum. İyi ama, olasılık olarak kalsa sadece hayatımızda. Yüzdeleri büyültmek için elimizden geleni yapmasak.

Hem n'olur sanki çamur sıçratan o şöföre '' teşekkürler! bu desen çok şık durdu üzerimde, adresinizi verin karlı günlerde puantiye çalışmalarınızı da üzerimde görmek isterim'' desek de yolumuza devam etsek. ( ütopik atıyorum çünkü mutluyum )

not :Kara seneryoları griye dönenlere koca bir alkış :)







7 Ocak 2009 Çarşamba

bir günde öğretmen olmak

Kararsız mısın?
Bir süre düşünmen mi gerekiyor?
Heyecanlanman mı gerek önce?
Daha mezun olmadın mı?

Bu tür sorulara ne cevap verecek vaktim vardı, ne de cevaplarımı dinleyip beni dikkate alacak aklı başında tek bir kişi.

-Birinin Esin öğretmen yerine derse girmesi gerek (!)
-Kim girsin? hımmm, sen girer misin?

BEN :evet şanslı kişi benim sanırım:)

Arkama dönüp bakamadan I-C nin kapısından içeri girdik bir başka sert mizaçlı bayan hocayla. Ve '' öğretmen içeri girince n'apılır '' azarının ardından, ''o beslenmeni şimdi kaldır sırası mı?'' azarıyla durumu pekiştirip girişi yaptıktan sonra top bana atılır.

-Merhaba çocuklar bugün öğretmeniniz biraz hasta o yüzden bu ders sizinle dersi birlikte yapacağız. Benim ismim Eda.(içimden halime bakıp işaret parmağını üstüme doğrultarak gülen kaç sevimsiz surat geçti bir bilseniz, üstelik o suratların içinde benimki de vardı)

-peki öğreeetmeniiimmm...!

iç ses: ''öğretmenim'' diyorlar.

çocuk 1: öğretmenim siz Figen hocanın kardeşi misiniz?
çocuk 2: öğretmenim matematik sorularımızı yapalım mı birlikte?
çocuk3: tekerlemeler ödevimiz vardı onu da yapabiliriz.
çocuk 4: öğretmenim benim başım ağrıyor.
çocuk 5: tokam koptu öğretmenim yapabilir miyiz?
çocuk 6: biz tahtaya bir gülen yüz bir ağlayan yüz çiziyoruz ona göre uslu duranları ve yaramazlık yapanları yazıyoruz oraya. ( peki ya kararsız ifade yok mu)
çocuk 7: hep siz mi gireceksiniz bu derse?

....

Bunlar sordukları sorulardan ve önerilerinden sadece ilk aklıma gelenlerdi. Bir o kadar da saç bantını düzeltemediği için yardım isteyen, ya da '' oyun oynasak n'olur sanki, biz hep Fransızca yapıyoruz'' diyen, org çalma teşebbüsünde bulunan...

Eda öğretmen bir o konudan tuttu bir bu konudan. '' heyyyy! ilk dersim, yardım yahu! '' diye bağırmak istedim bir ara.

Baktım olmayacak Fransızca diyalog da yaptırdım, tekerleme de okuttum. Tekerlemelerde geçen sayıların Fransızcasını istedim. ( eldeki kaynaklardan suyunu çıkarana kadar Fransızca da denilebilir)

Bir ara çok konuştular oyun oynayarak susturma çabasına girdim. Gözlerim kapalı şimdi, arkamı döndüğümde herkes oturmuş olacak! (arkada yerine oturmak için telaşa giren öğrencilerin sesi, bendeki huzur )

Bir ara çocuk bilmem kaç '' o beni aşağıladı'' diye ağlamaya başlayınca, sanırım susmayacak dediysem de '' aaa belki sen yanlış anlamışsındır o öyle şeyler söylememiştir '' yalanı uçurdum, baktım herkes evet söyledi diyor, o zaman özür diler şimdi di mi ? ( aslında niye ağlatıyorsun kızı vay terbiyesiz demek de gerekiyor sanırım )

çocuk 8: öğretmenim bize hikaye okur musunuz?
çocuk 9: ben boyama yapmak istiyorum!
çocuk 10: su içebilir miyim öğretmenim ( iç canım dedim)

hiiiiiiiiihhhh...yasak amaaaaaaaa diyen bir grup çocukla karşılaştım.

-peki bu seferliğe mahsus iç, ben bilmiyordum yasakmış bak dedim.

Sonra öğretmenler odasına adım attım. ( bizim odamız evet)

-nasıldı? yoruldun mu?
-yorarlar mı? yooo...hareketliler biraz ama sevdim. ( sanırım yetmedi)
- iyi ben söyliyim bir dahaki hafta Antoine' ın sınıfına gir sen. Onlar Fransızca' yı da biliyorlar.
-aaa ne güzel ( evet güzel, zorla olan bir güzellik hem de), olur tabi.

....

Okul bahçesi top oynayan bir sürü çocuk, aralarından süzülen 3 öğretmen adayı , biri terfi etti ( diploma çok da gerekli değilmiş)

Ve arkamdan bağıran Öykü:

-au revoir öğretmeniiimmm! ( görüşmek üzere )

'' bu bir bant kaydı mı? '' ifadesiyle görüntüde biz tekrar, adımlar sıklaşır...


-SON-