21 Mart 2010 Pazar

Bahara verilmiş sözüm var, tutamam kendimi!

Ve bahar geldi...

Dallarda kendine hakim olamayan çiçekler sarkarken omuzlarımızdan aşağı adımlarımızın hızlanmasına engel olamıyoruz. Havada hali hazırda tutunulacak dallar varmışçasına sıçrayıp , tek hamlede bir süre asılı kalıp yolumuza devam...

Değil miyiz?

Ben öyleyim, olmanızı da tavsiye ederim. İçimden şarkılar geçerken biryandan da kulağıma çalınan güzel şarkılara eşlik etmekten alıkoyamıyorum kendimi. Belki blog denilen ekrana sığdıramadım nicedir düşündüklerimi ama kağıdı kalemi çantamdan uzaklara savurup atmadım. Yolda gidip gelirken şehr-i karmaşada ''off'' lar ''puff''lar arasında, kafamı şiddetle kaldırıp tüm gücümle karaladım durdum. İçi kabalıklarla dolu insan müsvetteliklerine, omuzlarda yığılı yorgunlukların tahamülü zor anlarına rağmen, belki sebebi gençlik, nefesimi tutup ne hamleler yaptım buralarda yokken. Kimbilir sizin hamlelerinizde de neler vuku buldu. Ama ayracı öyle bi sıkıştırdım ki bu kez sayfaya...Ne kendimden ne sizden haberdar oldum. Ben gerçekten yoktum. Kimsenin etlisine sütlüsüne bulaşmadan kendi hamlelerimin ritmiyle yoruldum. Ritimler boğduğu zaman neden başkasını da yorayım ki dedim.

Ve geldim yine. Mevsim dönümleri kimi zaman iyi gelmez. Hatta yorgunlukla başlar daha çok. Kış geride bırakılınca. Karlar eridi çoktan. Rüzgarlar da yakmıyor artık yüzümüzü. Savrulan saçlarda bahar kokusu var!

Hoşgeldi! iyi geldi...