
Bayram nedeniyle sayısı artan ev nüfusu, kalabalıklar azalınca başbaşa kalan, kalabalık sebebi, yüzleri çizgili, elleri benekli insanlar. Bir o kadar da yorgun ama dinç bedenler. Çaktırmadan titreyen eller, tutulan bele elle destek vermeler. Ama aynı zamanda evindekilere ikram edemediği birşeyler kalmasın diye çırpınan o güzel ev sahipleri.
Bu evlerden biri çocukluk yıllarında tanışılmamış, kapısı değil aralanmak henüz görülmemiş ama gençlik yıllarında içinde yer almaya gönüllü olunan, bir apartmanda yan dairesine komşu olunmaya layık görülmüş bir hane oluverir. İyi ki de olmuştur. Çünkü o komşu dairedeki komşu teyze; al yanaklı, tombul, güler yüzlü, netice itibariyle başında haresi, sırtında bi çift kanadı eksik bir bayanın evidir.
Kasımpatı alınır, evinin kapısı çalınır eldeki çiçekler evin içine girince oracıkta sönük kalır. Bu evin odaları duvar kağıdı kaplı, vitrinleri oymalı, avizeleri de genellikle yumurta ampüllüdür. Cam kenarlarında menekşeler dizi dizidir, bazılarının koltuk kenarlarında ''koltuk cepliği'' denildiğini sandığım, içine; gözlük, tv kumandası, tespih vs konulan ayrıntıların olduğu ama koltuklarına oturulduğu andan itibaren dinlendiren evlerdendir. Eski defterler açılır, yenilerle kıyas yapılır '' ahh ah'' denilir akabinde '' şu yaştayım ama nasıl geçti sor, anlamadım'' dedirtir...
işte o anlatılanların hepsi '' nasıl geçtiği anlaşılmayan'' o yılların dilim dilim kesitleridir. Saatler birleşip ömür pastasını tamamlama yolunda hızla ilerliyordur. Karşısında geçilip oturulan o insan yerine düşünülür, işin içinden çıkılmaz gençlik hallerine dönülür. Ama o haller zamanı dondurur, duvarları huzur boyalı odalarda kendini dinletir insana. Bayramlar da buna sebep oldukça iyi ki varlardır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder