3 Mart 2009 Salı

yukarıdan aşağı / soldan sağa

Arkadaşlarla yapılan yuvarlak masa toplantıları... :)

Gelecek yıl artık öğrenci olarak tanımlanmayacağının farkına varmış tedirgin yüzler var biraz. Bu yüzlerin yarısı da iş hayatına adım atmak için delice an kollamakta, öğrenci olmak uzun vadede artık can sıkıcı olmaya başlamış. Sabırsızlık var kimimizin üzerinde. Kimimiz balon balon hayalperestlik çukuruna çoktan düşmüşüz. Yüksek dağların hemen ardında kırmızı halılar, ışıltılı çalışma arkadaşları, parlak bir kariyer bulma umudunda değil, eminliğindeyiz. Kimimiz ne istediğini bilmiyor.
''Ben ne olabilirim bilmiyorum ki ?'' diyor kendi kendine. ''Ne yaptım kendim için geçen bunca zaman? Beni tanımlamak için yeterince çaba sarfetmedim sanırım konuşurken anladım'' ... Düşünceler dillendiriliyor, biri bitiyor biri başlıyor. Hepimizin öz inancı; oturduğumuz odanın duvarlarının bir hayli yüksek ve birbirine yakın olduğu. Ama neredeyse hiç birimiz pencereleri ya da kapıları aklımızın bir köşesine sığdıramıyor gibiyiz. O kapılar ve pencereler dışarından gelecek müdahalelere açık sanırım sadece. Bize öğretilen yanlış bir şeyler var. Çatıdan odanın ortasına bir ip atılsın, ya kendimi asıyım ya da o ipe tutunup çatıya çıkayım diyoruz. Ya çok iyi ya çok kötüyü düşünüyoruz. Oratalama bir yerden başlamak kimsenin işine gelmiyor sanki .

ve kahveden bir yudum alınıyor...

Kendimize uzaktan bakıyorum. Yorulmak için daha çok erken, canlanması gereken yüzler var karşımda. Seyyar bir ayna var sanki hayatımda böyle zamanlarda kendimize bakmak için olur olmadık yerlerden kendini gösteriyor. Beni bana baktırıyor...

Zamansız gelen sürprizler de var yok değil :) felaket dememem ondandır.

Kahveler bitmiş , telve telve yorumlar kendini gösteriyor bu kez de...

3 yorum:

Güllerevurgunum dedi ki...

ahh be ne güzel anlatmışsın ve ne güzel anlamışım durumu bir bilsen :)

o masalar bizde yuvarlak değildi ama konular aynıydı.Demek ki, masa geometrisi ile dönen geyiklerin bir ilişkisi yok :)

belirsizliklerin olduğu bir dönem ama içinde bulunduğun çevrenin dışından duruma bakabiliyor olman çok güzel:) zaten belirsizliklere takılıp kalmanın da bir anlamı yok.

herşey kısmet;
kasmaya yok hacet.

diyerek bu özlü sözle yorumumu tamamlıyorum.

e.d dedi ki...

Tecrübeyle sabittir sanırım, tecrübeye tabi hayat kesitleri neticede.

Teşekkür ederim :)

Çok mu kaderci olduk nedir?

Güllerevurgunum dedi ki...

Cüz-i irade ve Küll-i irade diye bir ayrım var. Biraz mistik bir yaklaşım benimkisi ama bence küll-i irade zaten herşeye karar vermiş durumda. Senin cüz-i iraden olayların gidişatını deiştirmeye etki edemez sadece olaylar olurken sanki sen bir dahil göstermiş gibi hissedersin. Zannedersin ki; senin aldığın kararlar ya da yaptığın hareketler o sonuçları doğurdu. Aslında yaptığın sadece küll-i iradenin sana sunduğu çoktan seçmelerden bir şıkkı işaretlemek. O şıkların oraya gelmesi gibi zor bir konuyla alakan yok.

O yüzden kaderci olmak o kadar kötü birşey değil. Bir çok yükü üstünden alan ve zihnini özgür kılan birşey.

Boşu boşuna imanın şartlarından biri kadere inanmak değil ;)

Bir de THE SECRET kitabını yazan kişi ile moda olan kavramı ben sittin senedir kendime uyguluyorum ve çok faydasını gördüm.

Zaten bizimkilerde zamanında demişler: "güzel düşünen güzel görür. Güzel gören güzel amel eder".

Neyse, çok derinlere indim. çıkamayıp vurgun yemek var :P