Dilek gemileri son sürat yol alırken boğazın serin sularında, oyuncaklar telaş içinde. Açlık tokluk derdine düşenler, oyuncak kalelerden denize düşürenler, balıklara yem olanlar, incili istiridyeleri eteklerinde toplayanlar. Piknik sepetlerini eline alıp yola çıkma hazırlığında olanlar; gölgesinde oturup soluklanacak ağaç bulamayanlar. En büyük ağacı bulup dalına salıncak kuranlar; tepelerde özgürce kanat açanlar...
Tren bir sonraki istasyona doğru çufff çufff giderken vagondakilerle en ufak göz teması kurmamak için elindeki kitabı okuyormuş gibi yapan, saatlerce satır aralarındaki hayallerde takılarak sayfayı aniden çevirenler; sonraki sayfada bir çizikten bin satır yazanlar.
Köprü bir o yana bir bu yana kıvrılırken aşağıdaki uçuruma dudak büküp soluğu karşı kıyıda alanlar, yalpalayan köprüde önündekine imrenerek soluğunu tutup vadideki renklerin tadında doyamayan, ayağı kayıp uçuruma yuvarlananlar...
Uzun zamandır bulamadığı aynasıyla tesadüfen burun buruna gelip kendini görmekten korkup çekmeceye geri koyanlar....
Şarkı benim şarkım diyip, yanındaki için aynı melodinin ne ifade ettiğinden habersiz olanlar. Benim şarkım dediği şarkının ondan habersiz yazıldığını unutanlar...
Sepette telaş!