31 Aralık 2008 Çarşamba

yeni gün - yeni ay - mütemadiyen yeni yıl...

Yeni yıl için bu yıl bir şey yapmanın çoşkusu içindeyim. Etrafımda hediye peketleri olması şart değildir hediye pakedi benimdir (evet fazla iddalı oldu) mantığından hareketle bu yılı çoşkuyla karşılamamam için elimde geçerli nedenler olmadığını farkettim.

O zaman mutluyum.

Öyleyse, önümüzdeki 365 gün 6 saat olacağını varsaydığımız bu rakamları belli, kendi bir o kadar belirsiz yıl için hep birlikte iyi şeyler dileyelim. Biliyorum bir çoğumuz aslında iyi dilekleri monoton hale getirdik. İçten dileklerimizi pozitif enerji ile söylemek için sakladığımız yerden çıkarma vakti geldi artık.
(nereye koyduğunu unutanlar yoktur umarım :)

Uzunca lafların en kısası, yazının özeti, yazılma amacı, ana başlık ve diğerleri kol kola girer:

Bu şarkı size gelsin...

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl sizlere kutlu olsun...
yeni yıl yeni yıl yeni yıl sizlere mutlu olsun,
Eski yıl sona erdi yepyeni bir yıl geldi ( boşuna yaşadım 2008'i hissi)
Bu yıl olsun kutlu bir yıl bu yıl olsun hey hey,
Bu yıl olsun mutlu bir yıl bu yıl olsun hey hey...

En son ne zaman söyledik :)


28 Aralık 2008 Pazar

Ufacık tefecik - içi dolu kırıntıcık

Gökyüzüne dokundum sonunda...

2 günlük zaman diliminde astral seyahate çıkmış kadar oldum. Tek eksiğim buymuşçasına dolu dopdolu iki gün geçirdim...Neydi peki benim derdim yere göğe sığmıyordu bedenim :)

Küçük kurabiye dükkanı...

Adımımı kapından attığım daha ilk gün beni gülen yüzlerle karşılayan muhteşem aileye ne kadar teşekkür etsem azdır. Devamında da böyle olur umarım herşey böyle güzel gider ben dedim siz de deyin n'olur , maşallah zinciri oluşturalım el birliğiyle...Kapından el sallayarak geçirdikleri ikinci gün tecrübesi de var tabi. kavanozlara tıkıştırdığım tüm sıkıntı anlarımı köprüden geçerken boğazın serin sularına bırakmıştım o sabah. Akşam, düşünce balonumun içini nasıl dolduracağmı şaşırdım, mutluluktan aynı anda yüzlerce güzel şey düşündüm ve rengim değişti bir süre sonra...

Bu bünye meğerse mutluluk için nadasa bırakmış kendini ben bile farkına varmamışım. Biri olunca bir diğeri daha arkasından geliyormuş gerçekten( bilen bilir :)

''Hoşgeldin...''

Nasıl hoşbuldum bilemezsiniz.

O gün aslında kendime karşından baktığım 3. gündü sanırım...




22 Aralık 2008 Pazartesi

Bulutlara savaş açtım, güneşi saçıma taktım.

Normal şartlarda, '' ki bu sadece benim normalim'' yağmur bulutları havada birbirinin koluna girdikçe, yukarıdan da şanslı kişilerin yüzlerine uygun birer sıkıntı maskesi bırakırlardı. Artık o gün şanslı kişi kim olursa. Bunlardan biri de çoğunlukla ben olurdum. İstemeye istemeye havanın yoğun ısrarlarıyla o sıkıntı kılığını giymişliğim vardır efendim üzerinize afiyet. Çıkarmak istesen çıkarılmaz öyle yapış yapış bulaşıcı bir histir o. Açıkçası çok da şikayetçi olmamıştım bugüne kadar farkedip.

Günlerden bir gün, ki o gün tam da bugün...Yağmur sesiyle, görüntüsüyle kendime gülümsetici nedenler bularak günümün daha keyifli geçmesini sağladım. Şanslıyım :)

Yolda yürürken elinde şemsiyesiyle yanımdan geçenlerle yarış bile yaptım ama ekoseli şemsiyenin beni sollamasına engel olamadım. Sonra ben de puantiyeli olanı solladım ve önümde uzayan yolun tadını çıkardım rahat bir şekilde...biryandan da içimden,fısır fısır durmumuza uygun anonslar yaptım:

-evet şimdi pembeli şemsiye parkurda birinci sıradaki yerini alıyor, onu hızla takip eden bir yeşil şemsiye görüyoruz , rakip kendinden gayet emin o yol benim olacak diyerek geliyor...

Sonra o meşhur ağaçların olduğu sevgili evimin sokağında bir an yavaşlayıp soluklandım. Bu kez ağır adımlarla önümde uzanan ağaçlı yolun tüm kıvrımlarını ezberledim.

Gözüme takılan evlerin ışıklarının hangi yüzleri aydınlattığını düşünüp bir kez daha gülümsedim.

Eyvahlar olsun, yoksa bugün farketmeden minik bir pozitif baloncuk mu yuttum dedim :)

Kurabiye dükkanlarımı Fransa' da bile açtım. Bir değil bin şube oldu bir anda.

Sonra içeriden dışarıya huzur gönderen terzi teyzelerin evindeki telaşa, elindeki zümrüt yeşili kumaşa takıldı gözüm. ''Terzi mi olsam yoksa ben?'' bile dedim.

Kurabiye ile kumaşın birarada olduğu bir dükkan canlandı kafamda. Hatta haddimi aşıp kapıya mimarlık bürosu yazısı bile astım. Bu 3 ayrı güzel iş birarada pek hoş durmadığnı farkedip, sonra dedim'' ben örümcek miyim? ''

Yağmur damlasını farketmedin tabi sen bugün, omuzuna düştü hani sen yolda yürürken. Şanslı insanlar için sınırlı sayıda olanlardan biriydi o aslında. Ben öyle hissettim...

(:


16 Aralık 2008 Salı

kendim ve birşeyler.

Zaman zaman kendi omzunu dürtüp alaycı bir gülümseme atmak, an gelip takdir etmek, kucaklamak istemek, söylendiğine yaptığına pişman olduğun şeyler için ise tekme tokat canını yakmak istemek ama eli gitmemek. Cesaret verilmesi gereken anlarda sağ ve sol kulağına eğilip ''hadi yapabilirsin'' demek, ve ardından sırtından ittirerek sahneye çıkarmak seni.

Zaman zaman ödüllendirmek belki bir dilim pastayla, gezdirmek kendini görmek istediğin sokaklarda gör diye. Duy diye, sevdiğin şarkıları çalmak kendine...Kendinden iyi seni anlayan yokmuş dediğin zaman kendinden sıkılmak ve seni de alıp şehri terketmek istemek. Şehir sen gidince olduğu yerden devam edecek diyerek, inadına kalmak...Şehirle seni inatlaştırmak bir yerde. kendi kendime birşeyler söylemek tekrar tekrar, tekrarlardan yorulup beni kendimle bırakmak.


12 Aralık 2008 Cuma

Tarifsiz betimlemeler yapma isteği.

Posta kutusu aralanır, aralanır da bir bakılır ki içeride belkide hayatında görülebilecek en güzel zarflardan biri gülümsemektedir. Çoşku ile karışık sürpriz anı tepkisi (muhtemelen biraz komik bir ifade) ile zarf alınır ve itinayla açılmak üzere hızlı adımlarla merdivenler çıkılır. Bir yerine bişey olmasın edasıyla narince açılır ve çabuk çabuk okunmaya başlanır. Çin merkezli bu sevimli mektubu yazan genç kızın enerjisi o kadar yanıbaşında hissedilir ki her satırda yüzde oluşan gülen ifade, satır satır daha da sabitleşir. Sanki benim bir kaç yaş küçülmüş ve şikayet ettiğim şeylerden şikayet eden, yapmayı çok sevdiğim şeyleri deli gibi seven, mektup arkadaşlığını devam ettiremeyen eski arkadaşlarına bunun için kızan ama sadakat derecesi muhtemelen yaşa göre biraz perçinlenecek olan Sipirit :)

Hem kendi 18 yaş halini anımsamak hem de 23 ile 18 arası münasebete girme hissi. Gelen- giden, azalan- çoğalan, biten- kalan... Bir yığın hatırlatma mesajı sanki satır aralarında. Aklımın bir köşesindeki mantar panoya bunu da astım sanırım. Baktıkça gülümsetiyor...

Şimdi mektup gönderme sırası bende! Zamana mesaj bırakmak çok keyifli:)