28 Ekim 2008 Salı

büyümek


Dönemsel anlamda büyümek...

Dönem dönem büyüdüğünü hissetmek mi denmeli yoksa?

Tam lisedeki tavırlarını çoktan unutmuşken, bu sefer de üniveristenin ilk yıllarındaki seni anımsarsın. Yeterince olgun gelirken bu sefer de üniversite son sınıf dönemlerine tekabül eden sen karşına çıkar. En acı olanda okul yıllarının dönemlerini anlatmakta kolaylaştırıcı rol oynamasıdır. Sonra elden gelirse gelecek yıllarda daha neler değişebilire aklın takılır. Yüzün değişecektir, bakışın değişecektir ve sanırım bu kaçınılmaz olanlardan sadece bir kaçıdır. Peki ya ruhun?

Bir sene öncesi değil bir ay öncesinde belki. Seni yoran şeyler birden sıradan, heyecanlandıran şeyler bir o kadar vesveseden ibaret oluveriyor. Ufkun genişliyor bir yandan da sınır tanımıyorsun, sınır dediğin yerler belgeler hazırlanması halinde ayak basılabilen yakınlardaki kara parçalarından ibaret olmuş. Kum saatini eline alıp şöyle bir çevirip kum tanelerini ezberler olmuşsun.

Artık daha fazla bekletilmemesi gereken cümleler var aklının bir köşesinde. Dönemsel anlamda büyümelerden bir demet daha! görmeden bir dönem, gördükten sonra bir dönem, görürken uzunca bir dönem daha...

Büyümek hiç sonu gelmeyen bir dönem...


15 Ekim 2008 Çarşamba

sevgili gün!

Kapalı havalarda evde oturmaktan çokça hoşlanmayan biri olarak evden dışarı çıkmak için nedenler yaratan ben, bu kez de alet edevat tedariki içinde. Yani şöyle ki müzik çalar denilen sevimli müzik kutusuna sonbahara yönelik şarkılar seçiliyor fakında olmadan.Bahar temizliği sonbahara yöenlik de olabilir elbet. Eli gitmiyor insanın hareketli şarkılar seçmeye. Nerde bir isyankar şarkı nerde bir kara bulut merkezi var hepsini tek tek seçtim efendim. Sonra aralara kurtarıcı olsun diye bir güzel zıpzıp şarkı da attım. Dinlerken zıplar mıyım kesinlikle hayır eminim onları hızla geçicem ileriki günlerde. Hani öyle bir renk skalası içindeki kendisi şu an siz deyin Norah jones( kısıtlıdır), ben diyeyim Oi va voi, diğeri desin gripin, Coldplay... diğer bireysel çalışmalar. Öyle bir çeşitli oldu. Hatta Travis ten sadece 2 şarkı bıraktım. Kendimi eziyete çağırıyorum adeta. Bir slogan vardır '' ateş seni çağırıyor '' - reklam almamakta direniyorum ısrarla- işte o ana geçiş yaptım an itibariyle hayırlı olsun bana.

Üstelik berbat bir resim yaptım...Hatrı sayılır bir sıkıntım da var. mozaşist bir yanım olmasa kapı dışarı etmiştim çoktan bu sıkıntıyı , ama bağrıma bastım...





12 Ekim 2008 Pazar

Renkli kriz anları -1


Yaz aylarında kışın biriktirdiği enejisini verimli şekilde kullanmak isteyen bünye, renkli boncukların olduğu dükkanların hatırını pek sık sorar hale gelir. Burda yokmuş istediğim boncuk hop ötekine, renkleri kalmamış hop bir ötekine...Böyle bir maceraperestlik görülmemiştir , şevkle bir işe başlamak böyle bişeydir hatta.

Uzun süre görüşülmeyen arkadaşlara yapılanlar anlatılırken kitap, müzik ve evsel konuların yanısıra ilk sıralarda incik boncuk vardır. Aksine bu kadar incik boncuk telaşına düşen ruhu taşıyan bünyenin, çok takı taktığı görülmemiştir. Çünkü onları yapması ve yaptıktan sonra bakması ayrı bir zevktir. Mavi- lacivert ve gri anlaşılmaz bir tebessüm sebebi olabilirken yeşil de mürdümle enteresan bir ahengi yakalamıştır.

Söz verilmiş, fimo dan cep Johnny' si bile yapılacaktır. Hatta yapılmıştır fakat göstermek cesaret işidir biraz. Fimo konusundaki fikri; madem bu kadar gidişat benziyor, tıpkı kurabiye ya da poğaça gibi tüketilebilen renkli gıdalar yapılması delilik hallerinde mümkün müdür ? delilik hallerinde mümkün ileriki safhalarda 3. sayfalıktır denilebilir.

Sahi yiyen olmuş mudur? : )

not: redpharos! işteeee!...


9 Ekim 2008 Perşembe

boyalı kararlar


Yıllar sonra rengarenk boyaların olduğu rafların önünde, 23 yıldır bakmakla görmek arasındaki tereddütleri dışında beni şükür ki yanıltmayan gözlerimle ''hangisini seçmeliyim?'' sorusuna takılı kaldım. En son ne zaman böyle bir soru sormuştum boya alırken hatırayamadım. 12 li mi 24 lü mü Pelikan mı Faber Castel mi?... gibi rakamsal ve isimsel gel - git lerden sonra ''nasıl bir şey arıyorsunuz?'' sorusuyla irkildim...Faber bunları Casten mi bu kadar güzel yapıyor diye sormak üzereydim ki:

- kararsız kaldım da hangisini seçmeliyim diye yoksa özel birşey aramıyorum aksine uzun zamandır resim yapmadığım için ziyan etmeyeceğim çok kaliteli bir şeyler olsun istemiyorum. Evet kendime alacağım...dedim.

iç ses ise dedi ki:
(Sulu boya yapmayı da sevmezdim üstelik)

Boya markaları arasında kıyaslama yapan satıcı kişi beni kararsızlığımdan uzaklaştırmak için çeşitli hamleler yaptı ama, ben ''evet bunu almalıyım'' dedikten sonra bile raftaki diğer çeşitlere bakıyordum...Fırçalar ne tarafta diyerek zaman kazanmayı tercih ettim ve akabinde orta kalınlıkta bir fırçayla başarısız resimler yapmanın doğru olacağına karar verdim.

Hala cesaret edemedi dokunmaya. Fırça, boya, beyaz kağıtlar... Malzemeler heyecanlı ama sanırım ben o heyecanı biraz kaybettim geçen süreçte. Uzun zamandır kimseyi sevmeyen bir kalbin telaşı gibi bu sanki. Nedensiz gülümsemek, düşüncende kaybolma yolunda hızla giderken birden durup mantığını devreye sokmak gibi.

Kırmızıya mı vursam ilk fırçayı yine...yoksa pişman olmadan yeşilden mi başlasam...?

Yine dans eden bir kız mı çizilecek o beyaz kağıda. Ya da çizilebilecek mi?

KAFASINDA DÜŞ BAHÇESİ...


resim: Gizem Vural
http://gecesintisi.deviantart.com/